20-21 Mayıs Harbiyelileri
   
 
  22 Şubat ve 21 Mayıs:

22 Şubat ve 21 Mayıs:
Talat Aydemir’in
askeri ihtilal girişimleri

27 Mayıs Devrimi’ni izleyen 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 hareketlerinin liderlerinden emekli kurmay yarbay Osman Deniz’in anıları, vasiyeti üzerine ölümünden sonra basıldı.

Yapı Kredi Yayınları tarafından “Parola:Harbiyeli Aldanmaz” ismiyle yayınlanan anılarında Osman Deniz 27 Mayıs’la hedeflenen devrimci dönüşümlerin yarıda kalması ve ordu içindeki devrimci subayların 27 Mayıs’ı yeniden toplumsal devrim hedefine yöneltme çabalarını ve dönemin CHP-AP mekanizması olarak işleyen parlamenter sistemin Türkiye’yi sürüklediği çıkmaza karşı ordu içinde yükselen devrimci tepkiyi ve liderleri arasında yer aldığı Talat Aydemir hareketini anlatıyor.

Devrimci subaylar ayağa kalkıyor

27 Mayıs’ta DP diktatörlüğüne son vererek Türkiye’nin yeniden Atatürkçülüğe dönüşünü hedefleyen Milli Birlik Komitesi (MBK) içinde baş gösteren ayrılıkların derinleşmesiyle birlikte ordu içindeki çatışmalar şiddetlenir. 14’ler olarak bilinen Milli Birlik Komitesi üyesi subayların yurtdışına sürgüne gönderilmeleriyle birlikte ordu içinde yaşanan ayrışma ilk kez açıkça ortaya çıkmış olur.

Bu andan itibaren Milli Birlik Komitesi, iktidarı bir an önce siyasilere devretmek için harekete geçerken ordu içindeki devrimci subaylar da bu gelişmelere isyan ederek yeni bir örgütlenme içine girerler. MBK tarafından sürgüne gönderilen 14’lere destek çıkan ve ordu içindeki gerçek devrimcilerin tasfiye edilmek istendiğini savunan genç subaylar MBK’nın hemen seçimlere giderek iktidarı siyasi partilere devretme isteğine karşı çıkıyorlardı. Devrim, seçimlere gitmek için değil toplumsal yapının değiştirilmesi ve Atatürkçülüğe dönüşü hedefliyordu ve bu hedefler henüz gerçekleştirilememişti.

MBK’ya yönelen bu tepkinin sonucu olarak genç subaylar “Sesleniş” adlı bir bildiriyle emir komuta zincirinin dışında bir devrimci örgütlenmenin temelini atarken üst düzey komutanların öncülüğünde Silahlı Kuvvetler Birliği adında bir örgüt daha kurulmuştu. Genelkurmay Başkanı’nın liderliğini yaptığı Silahlı Kuvvetler Birliği örgütü ilk hedefinin “MBK’yı doğru yola sevk etmek ve onu Silahlı Kuvvetler’in prestijini sarsıcı hareketlerden men etmek” olarak açıklıyordu.

Bu gelişmelerin yaşandığı süreçte Ordu içindeki bölünmenin ürünü olarak pek çok farklı örgüt ortaya çıkmıştı. Bu gruplar içinde Talat Aydemir’in liderliğindeki 22 Şubatçılar, Halim Menteş’in başını çektiği 11 Havacılar, Orhan Kabibay’ın liderliğindeki Kabibaycılar ve Faruk Gürler’in başında bulunduğu Gürlerciler ön plana çıkmıştır.

27 Mayıs' ın İnönü’yle tasfiyesi

MBK tarafından Devlet Başkanlığı’na getirilen Cemal Gürsel’in İsmet İnönü’yle olan yakın ilişkisi 15 Ekim 1961’de seçimlerin yapılması ve iktidarın CHP-AP koalisyonuna devri ile sonuçlanır. 27 Mayıs’a karşı çıkan ve “Bir an önce seçimlere gitmekte sayılmayacak kadar fayda vardır” diyen İnönü’nün istekleri gerçekleşmiştir. 27 Mayıs’ın arkasındaki halk desteği de seçime gidilerek iktidarın, ülkeyi çöküşe götüren uygulamaların sorumlusu olan siyasi partilere devredilmesiyle iyice azalmaya başlamıştı. Ordu içinde de tepkiler had safhaya ulaşmıştı.

27 Mayıs’a açıkça karşı çıkan ve ihtilalcilerden hesap soracağını ilan eden AP’nin ve İnönü’nün içinde bulunacağı bir iktidarın Silahlı Kuvvetler Birliği tarafından kabul edilmesi de mümkün değildi. Silahlı Kuvvetler Örgütü bu gelişmeler üzerine 21 Ekim 1961 tarihli bir protokol hazırlayarak seçimlerin feshedilmesi ve iktidara el konulması için harekete geçer. Ancak Faruk Gürler ve Faruk Güventürk başta olmak üzere üst düzey bazı komutanların protokolün hayata geçirilme safhasında müdahaleden vazgeçmeleriyle plan başarısızlığa uğrar. 21 Ekim girişiminin ardından bu kez 9 Şubat 1962’de yeni bir protokol daha hazırlanır fakat bu protokol de aynı sebepler yüzünden uygulanamaz.

Devrimci subaylar İnönücülüğe karşı Atatürkçülük bayrağını yükseltiyor

Silahlı Kuvvetler Birliği’nin başarısız müdahale girişimlerinin ardından örgütün üst düzey yöneticilerinden birisi olan Talat Aydemir de Kore Savaş Birliği’ndeki görevinden dönmüştür. Aydemir, ülkeye dönüşünün ardından Silahlı Kuvvetler Birliği’yle anlaşmazlığa düşer. Silahlı Kuvvetler Birliği Başkanı Cevdet Sunay, “Seçimler yapılmış, Meclis toplanmış, ardından da İnönü başkanlığında hükümet kurulmuştur. Yani bir müdahaleye gitmenin zamanı değildir. Ben hükümet kurulurken İnönü’ye söz verdim” diyecek, Aydemir ise Sunay’a karşı çıkarak “Ben bu davaya baş koydum. Kararımdan dönmem” diyerek rest çekecek ve Silahlı Kuvvetler Birliği ile yolunu ayıracaktır. Bu andan itibaren Aydemircilerin İnönücülüğe karşı Atatürkçülüğe dönüş mücadelesi başlamış olur.

Aydemirciler İnönü’yü Atatürk’e karşı çıkmakla suçluyor

Talat Aydemir Silahlı Kuvvetler Birliği ile olan bağını kopartırken bütün eleştirilerini de İnönü üzerinde yoğunlaştırıyordu. Aydemir, “İhtilalin güçlü albayı” ve “CHP’nin iktidara biran önce gelmesi için MBK ile anlaşmalı olarak demokrasiye geçişin hesapları yapıldığı tezine sert çıkışlar yapan kişi” olarak tanınmaktaydı.

27 Mayıs’ın seçimlerle tasfiye edildiğini ve Atatürkçülüğe değil İnönücülüğe dönüldüğü gerçeğini gören Aydemirciler İnönü’yü ağır biçimde eleştiriyorlardı: “...memleketi yönetme sanatı çoktan geçmişti. Çevirdiği entrikalar faydadan çok zararlı oluyordu. Bölücü bir zihniyeti vardı. Bu taktiğini 27 Mayıs’tan sonra en gözde örgüt olan Silahlı Kuvvetler Birliği içinde de tatbik etti... Örneğin demokratik Anayasa savunucusuydu fakat kendisi için anayasa mevcut değildi. Diğer bir deyimle partilere, örgütlere, kurumlara ve halka anayasanın gereklerini gösteriyordu fakat kendisi anayasanın üstünde ve dışında kalan bir imtiyazlıydı. Hırslı bir politikacıydı ve yaşı hırsını yenememişti. Atatürk’e karşı çıkışları da hırsını yenememiş olmasındandır. Atatürk bile onu affetmemiştir.”

Aydemirciler: Halk iradesini hakim kılmanın yolu devrimdir

Talat Aydemir liderliğindeki 22 Şubatçılar 27 Mayıs’ın toplumsal bir devrim hedefiyle yola çıktığını ancak gelinen aşamada iktidarın CHP-AP iktidarına teslim edilerek 27 Mayıs’ın asıl hedefinden saptırıldığını düşünüyorlardı. Ülkeyi 27 Mayıs’a sürükleyenin bizzat parlamenter sistem olduğunu savunan Aydemirciler parlamentarizme karşı devrim fikrini öne çıkarıyorlardı.

Osman Deniz ve Cevat Kırca iktidarın İnönü ve AP’ye teslim edilmesine şu sözlerle karşı çıkıyorlar:

“Düzen değişikliğine gitmek kaçınılmazdı ve şekilci demokrasilerde düzen değişikliğine seçim sandıklarından geçilerek varılamazdı. Seçim sandıklarında varolan zihniyet demagojiye bağlı kaldıkça, oportünizme hizmet ettikçe ve aldatılan halk kitlelerinin bilinçlenmesi fanatik engellerle önlendikçe sandıktan çıkanlar daima tutucu zihniyetin sahipleri olmakta devam edecek, böylece düzen değişikliği arzusundaki devrimciler iktidara gelemeyeceklerdir.

“Şekli demokrasilerde var gibi görünen milli irade gereği aslında yanıltıcıdır. Şöyle ki oy sahibi olan kitlelerin neyi istediği ve kime hizmet ettikleri şuuru aldatıcı metodlarla bozulmakta ve seçim havası içinde iktidar etme hırsına kapılanların yanıltıcı telkinleriyle yaratılan hayali bir irade hakim kılınmaktadır. Gerçekte iddia edilen milli irade değil, hayali bir iradedir.

“Böyle olunca da halkın yararını dile getiren devrimler yoluyla varmak isteyen kadrolar ülkenin kaderine sandıktan geçerek el koyamamaktadırlar. Bu yol kapanınca da devrimcilerin yönetime geçmesi sandık dışından olabilecektir. Bu yolun adı ihtilaldir.”

22 Şubat ve 21 Mayıs hareketleri

22 Şubat 1962’de İstanbul merkezli olarak başlayan ve birçok ildeki Ordu teşkilatlarına kadar yayılan binlerce devrimci subayın yeraldığı ilk müdahale girişimi gerçekleşir.

22 Şubat günü Ankara’da bulunan Tank okulu, Süvari grubu, 229. Piyade Alayı, Muharebe Okulu, Zırhlı Birlikler Eğitim Merkezi ve Jandarma Okulu harekete geçerek Ankara’nın kontrolünü ele geçirirler. Harekete geçen birlikler TBMM ve Genelkurmay Başkanlığı’nın önündeki alanı da kontrol altına alırlar. Genelkurmay ve kuvvet komutanlıklarında komutanlar emir verecek birlik dahi bulamamaktadırlar. Siyasiler arasında da büyük bir hareketlilik yaşanmakta, milletvekilleri ve senatörlerin çoğu büyük bir panik içinde Ankara’dan kaçma telaşı içindedirler.

Devrimci subayların başkentin kontrolünü ele geçirdiği sırada Çankaya Köşkü’nde Devlet Başkanı Cemal Gürsel, Başbakan İsmet İnönü ve birkaç bakanla birlikte Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay ve Milli Güvenlik Kurulu üyesi kuvvet komutanları da Talat Aydemir’den gelebilecek bir müdahaleye karşı harekete geçmek için toplanmaktaydılar. Toplantı sürdüğü sırada harekete geçen birlikler Çankaya Köşkü’nü de denetime alırlar.

Köşkün denetimini ele geçiren birliklerin başında bulunan Fethi Gürcan durumu Talat Aydemir’e bildirir ve “Onları toparlayıp enterne edeyim mi?” diye sorar ancak aldığı cevap olumsuzdur.

Bu an, aslında 22 Şubat’ın kader anıdır. Aydemir’in köşktekilerin serbest bırakılması talimatı ile ilk önce Genelkurmay Başkanı olmak üzere İnönü ve diğer üst düzey yöneticilerin hepsi köşkü hiçbir engelle karşılaşmadan terk edeceklerdir.

Talat Aydemir ise hareketi sürdürmenin gerçekçi olmayacağını ve Ordu içinde bir çatışmaya ve kan dökülmesine sebep olmamak için müdahaleden vazgeçme kararı alır. Ertesi gün Talat Aydemir başta olmak üzere Emin Arat ve Dündar Seyhan gibi birçok 22 Şubatçı hemen emekliye sevk edilirken hareketin dayanağı konumundaki genç subaylar da 24 saat içinde Anadolu’nun çeşitli illerine sürgüne gönderilir.

Harbiyeli aldanmaz

Üst düzey komutanlardan teğmenlere kadar birçok subay emekli edilerek Ordu’dan uzaklaştırılırken Başbakan İnönü Meclis’te yaptığı konuşmada “Harp Okulu öğrencileri aldatılmıştır” diyerek olayların büyüklüğünü örtbas etmeye çalışır. Bu açıklamanın gazetelere yansımasıyla birlikte ertesi gün İstanbul’a izinli gelen Harp Okulu öğrencileri Taksim Cumhuriyet Anıtı’na üzerinde “Atatürk ve Türk Ulusu... Harbiyeli aldanmaz” yazan bir çelenk bırakacaklardır.

22 Şubat’ta yaşanan başarısızlığa rağmen 22 Şubatçılar yeni bir harekete girişmekte gecikmeyeceklerdir. 20/21 Mayıs 1963 gecesi ikinci bir deneme daha gerçekleştirilir. Yapılan planda Meclis’in feshedilmesi bakanlıkların işgali, Genelkurmay ve kuvvet komutanlıklarının kontrol altına alınması öngörülüyordu. İstanbul ve Ankara’da başlayan yönetime el koyma girişiminde ilk adım radyo istasyonlarının ele geçirilmesi ve ihtilal bildirisinin okunmasıydı.

Planın ilk aşaması başarıyla uygulanmış, Ankara’daki radyo istasyonu ele geçirilerek Silahlı Kuvvetler’in içinde bulunulan kötü duruma son vermek için yönetime el koyduğu anonsuyla ihtilal duyurulmuş oluyordu. Ancak radyo binasına giden tank birliği henüz emniyeti sağlamadan yapılan ihtilal duyurusu karşıt güçleri hemen harekete geçirmişti.

Basit birkaç hata bütün planları bozmuş ve başarısızlığa yol açmıştı. 21 Mayıs denemesinin başarısız olmasının ardından Talat Aydemir, Binbaşı Fethi Gürcan, Yarbay Osman Deniz ve üsteğmen Erol Dinçer tutuklanmış ve yapılan yargılama sonucunda idam cezasına çarptırılmışlardı.

Daha sonra Erol Dinçer ve Osman Deniz idam edilmekten kurtulmuşlarsa da Aydemir ve Gürcan idam edilmişlerdi. Böylece 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 tarihlerinde gerçekleştirilen iki girişimin liderleri ortadan kaldırılmış ve 27 Mayıs’ı yeniden devrimci rotasına oturtma çabaları sonuçsuz kalıyordu.

Ben ihtilalciyim, bugün serbest kalsam yine ihtilal yaparım!

Devrim yapma amacıyla harekete geçen ve bu girişimlerinin bedelini hayatlarıyla ödeyen devrimci subaylar yargılanmaları aşamasında da devrimci bir tavır sergilemişlerdir. 22 Şubatçıların liderlerinden Fethi Gürcan devrimci bir subayın karakterini yargılama aşamasında yaptığı savunmasında ortaya koyacaktır: “Ben ihtilalciyim. Bugün serbest kalsam yine ihtilal yaparım. Benim giremeyeceğim garnizon yoktur. Girdiğim garnizonu da harekete geçirir ve ihtilal yaparım.”

Bu konuşmayı yaptığı sırada Gürcan kendisini bekleyen sonun farkındadır ancak yine de ideallerinden taviz vermeyecek kadar devrimci bir bilince sahiptir ve bu sözlerin ardından mahkemece idamla cezalandırılacak ve asılacaktır.

Aydemir ve Gürcan’ın idam edilmelerinin ardından 1459 Harp Okulu öğrencisinin okulla ilişiği kesilir ve büyük bir tasfiye operasyonuna girişilir. Bu hareketlere katılan subay sayısı o kadar fazlaydı ki Ordu içinde girişilen tasfiye operasyonu bir noktadan sonra yarıda bırakılmak zorunda kalındı.

27 Mayıs döneminde yetişen tüm devrimci subaylar 12 Mart 1971 darbesine kadar sürekli olarak tasfiye operasyonlarına uğradılar. Son olarak, 12 Eylül Amerikancı darbesiyle de sağcı siyasetin korkulu rüyası olan halk-Ordu-gençlik-aydın ittifakının tüm bileşenleri ağır darbeler aldılar.

Sitemizi Tanıyalım.
 
Hakkımızda
 
21 Mayıs 1963 yılında Kara Harb Okulunda 1. ve 2. sınıfta okuyan aynı kaderi paylaşmış 1459 seçkin memleket evladının birbirleriyle haberleşeceği bir sitedir.
Bu vatana daha borcumuzu ödemedik.
 
Bizi birer vatan sever olarak yetiştiren Devletimize çeşitli kademelerde örnek gösterilecek şekilde hizmet verdik. Ama daha borcumuz var. Son nefesimizi verinceye kadar hizmet etmeğe hazırız.
Siteye sahip çıkalım.
 
Bu sitenin adresini tanıdık Harbiyeli arkadaşlara verelim. Birbirimizden haberimiz olsun.
www.harbiyeliler.org
 
Derneğimizin sitesi tekrar yayına girdi. Kısa süre de olsa kapalı kalmasına üzüldük. Temenni ederiz tekrar bu durum yaşanmaz.
 
Aynı kaderi paylaşmış 1459 Harbiyeli. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol